Haberler
Köşe Yazıları
Kaynaklar
Dağ Keçisi
Etkinlikler
Ziyaretçi Defteri
Bağlantılar
Samanlık
www.beyingocu.com

 Beyin Göçünün Göç Veren Ülkeler Üzerindeki Etkilerine ve Politik Yaklaşımlara İlişkin Güncel Tartışmalar

Şenay Gökbayrak
Yazarın diğer yazıları

Giriş:

Günümüzde, niteliksiz ya da yarı nitelikli işgücünün aksine, yüksek niteliklere sahip vasıflı işgücü önemli ölçüde uluslararası akışkanlığa sahiptir. Genel olarak beyin göçü denilen bu olgu, tanımlamada, sınıflandırmada ve dolayısıyla niceliksel bir büyüklük ortaya koyma anlamında önemli boşlukları içinde taşısa da, yapılan tahminler gelişmekte olan ülkelerden, gelişmiş ülkelere doğru büyük göç akımlarının olduğunu göstermekte ve her geçen yıl bu göç akımları içinde nitelikli işgücünün oranı artmaktadır. Afrika, 1985-90 yılları arasında 60.000 nitelikli uzmanını, Kenya ise 1980’li yıllarda yetiştirdiği doktorlarının %60’nı beyin göçü yolu ile kaybetmiştir. 1990’lı yılların başında Doğu Bloku’nun çökmesi, ile son yıllarda Doğu Avrupa ülkeleri beyin göçü veren ülkelerin başında yer almaya başlamıştır. Örneğin, 1995 yılında, Bulgaristan’dan 7.000’den fazla profesör ve araştırmacı göç etmiştir (Stalker,1994:118-121).

Küreselleşme ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, özellikle bu alanda yetişmiş yüksek nitelikli işgücüne olan talebi arttırmıştır. Beyin göçü tartışmalarında özellikle bu grup, önemli bir ilgi odağı durumundadır. Amerika Birleşik Devletleri, yılda bu alanda çalışmak üzere, yabancı 200.000 kadar uzman kabul etmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri, bu uzmanları kendi ülkelerine çekmek için yeni rekabet politikaları oluşturmaktadır(Mahroum,2000; Mahroum,2001). Akışkanlığı yüksek bir diğer grup ise, eğitim sistemlerinin uluslararası nitelik kazanması ile ortaya çıkan öğrencilerdir. 1993 yılı itibariyle 1.5 milyon öğrencinin kendi ülkesi dışında başka bir ülkede eğitim gördüğü tahmin edilmektedir. Bu öğrencilerin çoğunluğu Asya ülkelerinden gelmekte ve eğitimleri için ABD’ni seçmektedir. Örneğin, 1990’da ABD mühendislik doktorası yapanların %62’si yabancı öğrencilerden oluşmaktadır. Bunların %70 gibi büyük bir kısmının eğitimlerini tamamladıktan sonra ülkelerine geri dönmedikleri belirtilmektedir. Çin resmi makamları, 1995 yılında 1979’dan beri yurt dışında olan 220.000 Çili öğrencinin sadece 75.000’nin döndüğünü belirtmektedirler(Stalker, 1994; Mahroum,1999).

Global resim bu şekilde ortaya çıkınca, beyin göçünün göç veren kök ülke açısından yarattığı etkiler, canlı bir tartışma konusu olmayı sürdürmektedir. Kök ülke açısından beyin göçünün en önemli sonucu, uzun yıllar yatırım yaptığı, nitelikli ve üretici insan potansiyelinin kaybı ile gelişmenin yavaşlamasıdır. Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre, Hindistan’ın beyin göçünden dolayı uğradığı kayıp yıllık 2 milyon dolar olurken, Rusya’nın uğradığı kayıp, 1990’lı yıllar boyunca 50 milyon doları aşmış bulunmaktadır. Rakamlar bu şekilde ortaya çıkınca, beyin göçü denen olgunun özellikle göç veren kök ülkeler açısından yarattığı sonuçlar ve bu sonuçlara yönelik ortaya konulan politikaların tartışılması önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, bu noktadan hareketle, beyin göçünün kök ülkeler üzerindeki etkileri ve bu etkilere ilişkin güncel politik tartışmaların incelenmesi amaçlanmaktadır.

I.Beyin Göçünün Kök Ülke Üzerindeki Etkilerine İlişkin Öngörüler:

Son yıllarda, 1960 ve 1970’li yıllarda yapılan yoğun tartışmaların aksine, beyin göçünün kök ülke açısından olumlu etkilerinin de olabileceği yönündeki tartışmaların canlılık kazandığı görülmektedir. Bu açıdan son yıllarda, kök ülkeye zarar vermeyecek düzeyde beyin göçünü anlatmak üzere, optimal beyin göçü gibi kavramlar sıkça kullanılmaktadır. Beyin göçünün kök ülke açısından olumlu etkilerine ilişkin öngörüler şu şekilde sıralanmaktadır(Lowell ve Martin,2001;Lowell ve Findlay, 2002; Wickramasekara,2003) :

  • Beyin göçünün kök ülkedeki eğitimi teşvik edici niteliği: Bu argümanı savunanların çıkış noktası, yüksek ücretlerle dışarıda çalışma ve yaşam olasılığının ülke içinde –ama bir gün göç etme umudu ile- eğitimi sürdürme isteğini arttırmasıdır. Bu kişilerin kök ülkede kalması durumunda ise, o ülkenin insan gücünün nitelik düzeyi yükselecektir. Dolayısıyla, göç ya da göç etme umudu eğitim için uyarıcı bir teşvik unsuru olmaktadır. Ancak, bu argümanı savunanlar, burada eğitimin öncelikle göç edebilmek amacıyla yapıldığını ve bu kişileri kök ülkenin mevcut durumda elinde tutma olasılığının çok da kolay olmadığı gerçeğini unutulmuş gibi gözükmektedirler.

  • Göç edenlerin kök ülkeye gönderdikleri dövizler: Beyin göçünün kök ülke açısından olumlu etkileri için öne sürülen bir diğer argüman, göç edenlerin ülkeye gönderdikleri döviz girdileridir. Türkiye’den 1960’lı ve 1970’li yıllarda Almanya’ya işçi göçünde de bu önemli bir teşvik unsuru olmuştur. Yüksek nitelikli göçmenlerin kök ülkelerine döviz gönderme konusundaki davranışlarına ilişkin az sayıda araştırma olmasına rağmen, yapılan araştırmaların ortak bulgusu bu dövizlerin ülke ekonomisinin gelişimine katkı yapma anlamında önemli ve güvenilir bir araç olmadığıdır. Bu dövizlerin büyük oranda tüketim harcamalarına gittiği, yerli üretim, istihdam ya da ihracatı arttıracak yönde kullanılmadığı zaman ekonomi üzerinde pozitif bir etki yaratmadığı belirtilmektedir. Yüksek niteliklere sahip kişilerin gittikleri ülkelerde kalış süresi uzadıkça, kök ülkelerine gönderdikleri dövizlerde azalmalar olduğu yapılan çalışmalarda ortaya çıkan ortak bulgudur(Lowell ve Findlay,2002). Dolayısıyla göç ile kök ülkelerin uğradıkları kaybı bu yolla dengelemenin çok da güvenilir olmadığı söylenebilir.

  • Beyin Göçünün Geri Bildirim Etkileri: Bu etkilerin ilki, belli bir süre yurt dışında kalıp, orada bilgi ve deneyimini arttırdıktan sonra, nitelikli işgücünün kök ülkesine dönmesi ile ortaya çıkan nitelikli işgücünün geri kazanımıdır. Bu unsur, eğer dönüş gerçekleşirse kök ülkenin kalkınmasında önemli bir etkendir. Ancak bunun için yurt dışında görece gelişmiş standartlara alışmış, beyin gücünün kök ülkeye yeniden adaptasyonunu sağlayacak ortamların yaratılması olmazsa olmaz unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda göçe neden olan unsurların olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılmış olması gerekmektedir. Geri bildirim etkileri bağlamında ortaya çıkan bir diğer tartışma noktası, sermayenin küreselleşmesi ile birlikte çok uluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkelere yatırımı çerçevesinde artan istihdam olanaklarının geri dönüşü cesaretlendirici yönde etki yapmasıdır. Ancak bu tartışmalarda gözden kaçırılan nokta, bu işgücünün üretken potansiyelinin ne kadarını kendi ülkesi için kullanabildiğidir. Bu kişilerin üretkenliğinin sonuçları, esas olarak çok uslulu şirketlerin bünyesinde gelişmiş ülkelere transfer edilmektedir. Geri bildirim tartışmalarında son nokta ise, dışarıda bulunan uzmanların kendi aralarında oluşturacakları ağlar ile bilgi ve deneyimlerini kök ülkelerine aktarmaları ile elde edilecek kazanımlardır. Bu noktada inter-net ortamı önemli bir kaynak sunmaktadır. 1990’lı yıllar boyunca 41 ağ oluşturulmuştur. Ancak bunların çoğunun birbirinden bağımsız hareket ettiği gözlenmektedir (Meyer,2001). Bu noktada, bunların kendi aralarında ve kök ülkeleri ile sağlanacak koordinasyonun bu ağlardan verimli kazanımların elde edilmesinde önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Tüm bu unsurlar, güncel beyin göçü tartışmalarının temel gündem maddelerini oluşturmaktadır. Bu unsurların uygulamada ne kadar işlerliğe sahip olduğunu ortaya çıkarmak amacıyla Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından çeşitli ülkelerde – Arjantin ve Uruguay, Hindistan, Güney Afrika, Bulgaristan, Jamaika ve Karaibler, Meksika, Filipinler, Sri Lanka- yapılan çalışmalar, iyimser beklentilerin tersine sonuçlara işaret etmektedir (Lowell ve Findlay, 2002):

    1.Genel olarak, beyin göçünün gelişmekte olan ülkenin net kaybı ile sonuçlandığını durumun sürdüğü gözlenmektedir. Yapılan araştırmalarda dönüşe ilişkin beklentiler iyimser olmayı güçleştirmektedir. Bulgaristan’da yapılan araştırma, ülkeye geri dönenlerin en düşük düzeyde niteliğe sahip olanlar ve dolayısıyla ekonomik kalkınmaya en az katkıda bulunabilecek olanlar olduğu belirtilmektedir. Yine, Jamaika’ya geri dönenlerin büyük bir kısmının sadece emeklilik dönemlerini burada yaşamak için geri döndükleri gözlenmektedir. Ülkelerin kamuoyları ise bunu büyük bir politik başarısızlık olarak değerlendirmektedir(Abella ve Alburo,2002).

    2.Yurt dışından göçmenlerin ülkelerine olan döviz transferinin olumlu etkisi ise öngörülenin çok altında bulunmaktadır. Bunlar ekonomik anlamda marjinal kaynaklar olarak değerlendirilmekte ve ekonomik kalkınma için güvenilir kaynaklar olarak görülmemektedir. Göçmenlerin ailelerine gelen dövizlerin büyük bir kısmı temel tüketim harcamalarına gittiği, üretici alanlara aktarılamadığı görülmektedir.

    3. Beyin göçünün kök ülke eğitim sistemine yapması beklenen olumlu etki ise, bu eğitimli işgücünü emebilecek yurt içi işgücü arzı yaratılmadığı için ortaya çıkmamaktadır. Burada ilginç bir örnek, Hindistan’ın durumudur. Hindistan, enformasyon teknolojilerinin global talebine yanır verebilecek düzeyde her yıl 45.000 mezun vermekte, ancak kendisi bu alanda işgücü kıtlığı çekmektedir (Khadria,1999).

    4.Yurt dışında bulunan uzman ağlarının kök ülkeye olan katkısı küçük olmakla birlikte, daha görünür düzeyde olduğu görülmektedir. Bu ağların, akademik gelişme üzerinde etkilerinin çok fazla olduğu belirtilmektedir.

Bu noktada, konunun çok boyutlu olması, sadece literatürün tartıştığı bu konuların ötesinde daha geniş çalışmalara gereksinim olduğunu ortaya koymaktadır.

II. Beyin Göçüne Yönelik Politik Yaklaşımlar:

Uluslararası platformlarda beyin göçü veren kök ülkeler için tartışılan politika yaklaşımları, amaçları, aktörleri, işlevsellikleri, devletin rolünün ne olacağı ve nasıl bir yaklaşımla olguya bakılması gerektiği konusunda önemli tartışmaları içinde barındırmaktadır.

Politik yaklaşımlar, tarihsel bir perspektifle değerlendirildiğinde genellikle üç aşamada sınıflandırıldığı görülmektedir(Lowell,2001; Regets,2001; Lowell ve Findlay,2002; Wickramasekara, 2003)

Bu yaklaşımların ilki, 1970’lerde canlı tartışmalara neden olan, vergilendirme ya da zorunlu yasal önlemler ile göçün kontrolüdür. Burada, yurt dışına gitmek isteyenlerden vergi alınması durumu söz konusudur. Bu yaklaşım işlevsel olarak karar alma mekanizmalarına yansımamış, 1980’li yıllarda bu yaklaşımın etkinliği, küreselleşme ile birlikte devletin rolüne ilişkin tartışmaların etkisiyle de kaybolmuştur.

İkinci yaklaşım ise, uluslararası normlar ile göçü düzenlemektir. Bu yaklaşım Birleşmiş Milletler’e bağlı uzman kuruluşlar tarafından önerilmiş, ancak yasal düzenlemelere konu olmamıştır. Bu noktada, gelişmiş ülkeler, yüksek niteliklere sahip insan gücünü çekmek için kendilerine özgün politikaları sürdürme yolunu seçmişledir.

Koruyucu ya da sınırlandırıcı politikalar ise, hala birçok gelişmekte olan ülke için önemini korumakla birlikte, insanların zorla bir yerde tutmanın olanaksızlığı ya da hakkaniyeti temel eleştiri noktasını oluşturmaktadır.

Bu tablo içinde beyin göçünün kök ülke üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik politika önerileri ise şu şekilde belirlenmektedir(Lowell,2001; Lowell ve Martin 2001 Wickramasekara, 2003):

    1.Eğitim Politikaları Yolu ile Göçü Engelleme: Beyin göçünün olumsuz etkisini azaltmanın bir yolu olarak, yetişmiş insan gücünün göçünden doğan kayıpları karşılayacak şekilde ülkenin nitelikli uzmanlar yetiştirilmesi önerilmektedir.Bu politikaların etkin olabilmesi için, oluşturulacak eğitim programlarının ülkenin gelecekte gereksinimi olacak alanlarda ve yetişen mezunların kolaylıkla istihdam edilebileceği sektörlere yönelik olması gerekmektedir. Ülkenin gereksinimlerine uygun olmayan alanlarda, uygun nitelikleri kazandırmayan ve iş tatmini sağlamayan alanlarda eğitimi geliştirmek bir çözüm olmadığı gibi aksine beyin göçünü kuvvetlendiren bir unsur durumundadır.

    2.Ekonomik ve Sosyal Gelişme ile Nitelikli İşgücünü Elde Tutma: Beyin göçünün kök ülke üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmada ve gelişmekte olan ülkelerin nitelikli işgücünü ellerinde tutmalarında uzun erimde en etkin yol şüphesiz, insanların ülkelerinde kalmaları için geçerli nedenler ve ortamlar sunmak, bir başka deyişle, göçe neden olan itici faktörleri çekici hale getirmektir. Ancak, bu bugünden yarına olabilecek bir şey değildir. Bu noktada, öncelikli olarak kök ülkede yaşayanların, beyin göçüne neden olan unsurların düzeltilmesi yönünde inanç ve eylemliliğe sahip olması gerekmektedir.

    3.Dönüş ve Dolaşım Programlarının Desteklenmesi: Dışarıda uzun yıllar kalan ve deneyim sahibi olan uzmanları, dönüşü teşvik edici programlarla kök ülkeye geri çekme, beyin göçünün olumsuz etkilerini azaltmada önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, bunu başarabilmek için öncelikle o insanların kök ülkelerinde yaşabileceği ve niteliklerini tam olarak üretken hale getirebilecekleri ortamları yaratmak gerekmektedir. Bu geri dönüşler, tamamıyla olabileceği için belli projelerde çalışmak için kısmi süreli de olabilir. Bu konuda, Tayvan, Kore ve İrlanda örneklerini, başarılı örnekler olarak değerlendirebiliriz(Chang,1992). Dönüşü cesaretlendirici nitelikteki entegrasyon programları denen programların uygulanması da önemli bir teşvik unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu programların içeriği, aile ile birlikte gelme olanakları, gerekli ekipman ve aletlerin getirilmesinde kolaylık, sosyal sigorta teşvikleri gibi unsurlardan oluşmaktadır. Yapılan araştırmalar, geriye dönüşlerde finansal anlamdaki güdüleyicilerin dönüş için tek faktör olmadığını, sosyal ortam ve koşulların da geriye dönüş kararının verilmesinde önemli unsurlar olduğunu göstermektedir(Lowell ve Findlay,2002). Beyin göçünün olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik bir diğer politik yaklaşım ise, ülkeler arasında uzmanların kısa dönemli hareketliliğini teşvik etmek üzere dolaşım programlarının oluşturulmasıdır. Uluslar arası deneyim, küreselleşen dünyada oldukça önemli bir unsurdur. Bu noktada, deneyim kazanmak için, kısa süreli eğitim ve araştırma programları ile yurt dışına gidişleri teşvik etmek, ülke kalkınması için önemli bir rol oynamaktadır. Bu kısa süreli programların ülkeler ararsında eğitim kurumlarının işbirliğinin geliştirilmesi anlamında önemli kazanımları da bulunmaktadır. Ancak burada da dikkat edilmesi gerekli nokta, gidilen ülke ve programlardan elde edilecek bilgilerin ülkeye aktarılabilecek nitelikte olmasıdır. Bu programlarda uygulamada sorun yaratan bazı durumlar söz konusudur. Örneğin, duyarlı olunması gerektiği düşünülen ülkelerden, nükleer fizik, bio-teknoloji gibi alanlarda kısa süreli araştırmacı kabul edilmesine sıcak bakılmaması bu durumun bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır.

    4.İki ve Çok Taraflı Uluslararası Anlaşmalar: Uluslar arası göç hareketlerinin yönetiminde özellikle küreselleşmenin artan etkisi ile birlikte, kök ve göç alan ülkeler arasındaki ikili ve çok taraflı anlaşmalar son yıllarda giderek artan bir önem kazanmaya başlamaktadır. Özellikle yüksek nitelikli işgücüne olan talebin arttığı mesleklerde işgücünün serbest dolaşımını arttırıcı anlaşmalar önemli unsurlar olarak değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde serbest dolaşım önemli ölçüde sağlanmaktadır. Yine, Avustralya ve Yeni Zelanda arasında vizeye gerek olmaksızın nitelikli işgücü serbestçe hareket edebilmektedir. GATS çerçevesinde hizmetlerin uluslar arası dolaşımını kolaylaştırabilmek için nitelikli insan gücünün dolaşımını kolaylaştırmaya yönelik maddeler bulunmaktadır. Ancak, burada dikkat edilmesi gerekli bir nokta, hizmet ticaretinin küresel dolaşımını kolaylaştırıcı yönde, gerekli insan gücünün dolaşımının sağlanmakta olmasıdır. Bu çerçevede GATS kısa süreli dolaşımı düzenleyici yönde düzenlemeler getirmekle birlikte, bu gidişlerin büyük ölçüde kalıcı hale geldiği bilinen bir gerçek durumundadır. GATS kapsamındaki düzenlemelerin göreli olarak avantajlı olduğu aktivitelere sınırlamalar getirirken, gelişmiş ülkelerin yararına düzenlemeleri ön plana çıkarması ise tartışılması gerekli bir diğer noktadır(

    5.Uzman Ağları Oluşturma: Beyin göçüne ilişkin politik yaklaşımların işlevsel hale gelmesinde oldukça yavaş yol alınması ya da hiç yol alınamaması, son yıllarda özellikle sivil insiyatif içinde incelenmesi gerekli bir oluşuma yol açmıştır. Bu noktada, aynı ülkenin dışarıda yaşayan nitelikli işgücünün kendi aralarında oluşturdukları ağlar aracılığıyla beyin göçünün kök ülke üzerindeki olumsuz etkisini minimize etme önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir(Meyer,2001). Diaspora olarak da adlandırılan bu yaklaşım, kök ülkenin yurt dışında yaşayan uzmanlarının aralarında oluşturdukları ağlar ile, kök ülkelerine bilgi, teknoloji aktarmayı amaçlamaktadır. Baskı grubu anlamına gelen diasporatik oluşumlar çok çeşitlidir. Bu noktada, işgücünden ticaret ve kültüre kadar çok çeşitli diasporalar ile karşılaşılmaktadır. Üzerinde odaklandığımız tür ise, sahip oldukları birikimleri kök ülkelerine aktarabilecek nitelikli olan uzman ağlarıdır. Bu ağların ortaya çıkıp gelişmesinde ise, inter-net ortamı kilit rol oynamaktadır. Bu yaklaşımın ortaya çıkışında, geleneksel göç politikalarının tıkandığı noktalar kadar, artan sayıda güney ülkesinin kalkınma planlarında bilim ve teknolojiye tanıdıkları statünün de önemli etkisi olmuştur. Bu ülkelerin, kalkınma stratejileri içinde, dışarıda bulunan insan gücünden yararlanmak istemeleri çıkış noktasını oluşturmuştur.Bu yapılanmaya benzer deneyimler daha önce de yaşanmıştır. Bunların başında, UNDP – Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı- bünyesinde oluşturulan TOKTEN programıdır. Bu program, UNDP’nin bölgesel ofisleri aracılığıyla belli bir ülkede yaşayan aynı ulustan olan uzmanları bir araya getirmeye çalışan bir kanal işlevi görmüş, ancak uygulamada geçici ve bireysel bağlantılar kurmanın ötesine gidilememiştir. Türkiye’de de TUBİTAK aracılığıyla yürütülen bu programın temel eksiği, yurt dışından gelen uzmanların, düzenlenen konferanslar çerçevesinde sadece akademik düzeyde bilgi vermesi, üretime yönelik deneyimlerini yansıtacak alanların yaratılamamış olmasıdır.

Bugün küresel düzeyde sayısı 41’e ulaşan uzman ağları oluşumlarının en önde gelenlerinden biri, Kolombiyalı uzmanların oluşturduğu CALDAS ağıdır. Bu ağın oldukça kısa bir süre içinde etkinlik kazanmasının nedeni ise, Kolombiya’nın 1990’lı yıllarda dışa açılma stratejileri içinde, dış pazarlarda rekabet şansı sağlamak açısından başlattığı teknolojik gelişim süreci içinde, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine verdiği önemdir. Bu çerçevede, araştırma ve geliştirme çalışmaları için ayrılan kamu fonları, 1990’lı yılların ikinci yarısında %400 gibi bir oranda artış göstermiştir.Bu süreçle birlikte, gelişme programlarında dışarıda bulunan bilim adamı, akademisyen, teknik nitelikli işgücünden nasıl faydalanabileceği konusunda dış ülkelerdeki nitelikli uzmanlar ile bağlantıya geçilmeye başlanmış, onların Kolombiya’daki bu gelişime yönelik düşünceleri ve katkıları alınmıştır. 1990’lı yıllarda çeşitli ülkelerde yapılan toplantılar ile birlikte, Caldas, aşağıdan yukarıya bir anlayış yönünde kurumsal bir kimlik kazanmıştır. Bu şekilde dünya genelinde 21 yerel oluşum bulunmaktadır. Caldas geleceğe yönelik bir ışık yakmak birlikte bir takım sınırlılıklara da sahip bulunmaktadır. Bu noktada temel sorun alanları, grup üyelerinin heterojen yapısı ve bu bağlamda optimal katkının tam olarak belirlenememesi ve aktif katılımın çok daha güçlü hale nasıl getirilebileceğidir(Meyer,2001). Caldas deneyiminin bize sağladığı temel sonuç; göçün, göç veren ülke açısından olumsuz etkilerinin kısa dönemde sınırlı da olsa minimize edilebileceğidir. Bu noktada ortaya çıkan en önemli unsur ise, göç veren ülke hükümetlerinin bilimsel ve teknik eğitim ile gelişmeye verdikleri önemin derecesidir. Hükümetlerin bu konudaki kararlı tutumu ve olanakları doğrultusunda oluşturacakları politikalar olası girişimlerin başarı sansında önemli bir etkendir.

Sonuç:

Beyin göçünün göç veren kök ülke açısından yarattığı olumsuz etkiler kısa erimde çözülebilecek bir sorun değildir. Bunun için öncelikle, bu sorunu çözümleyebilmek için kısa ve uzun erimli hedefler koymak önem taşımaktadır.

Uzun erimde en önemli hedef, göçe neden olan tüm unsurların ortadan kaldırılması bir başka deyişle göçe neden olan itici unsurların, çekici unsur haline getirilmesidir. Bunu niçin ise, beyin göçü olgusunun klasik yaklaşımların ötesine geçerek, çok boyutlu olarak analiz edilmesi gerekmektedir.

Kısa erimde ise, oluşturulacak çeşitli ağlar yolu ile, yurt dışında yaşayan insanlarımızın deneyimlerini kök ülkeye aktarmalarını sağlayacak kanalların geliştirilmesi önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada, öncelikle bu kişilerin kök ülkeleri için ne derece önemli oldukları algısının o insanlara hissettirilmesi gerekmektedir. Bu birkaç iyi niyetli kişinin yapabileceği bir şey değildir. Bu konuda öncelikle kamuoyunun duyarlılaştırılması gerekmektedir. Bu yönde oluşan isteğin ulusal bir politika haline dönüşmesi gerekir.

Yurt dışında yaşayan beyinlerimiz, orada elde ettikleri deneyimlerini kök ülkelerine aktarmak istiyor olabilirler ancak ülkede bunu için uygun kanallar ve ortam yaratılmaz ise bu istekleri de bir süre sonra ortadan kalkacak ve bir küskünlük ortaya çıkacaktır. Kanalların işlevsellik taşıması da çok önemlidir. Bu noktada, ülkenin gereksinimlerinin önceliğine uygun planlama yapılaması ve aktivitelerin oluşturulması gerekmektedir. Bu açıdan hükümetlerin, bilimsel, teknik ve sosyal gelişmeye verdikleri değerin önemi ön plana çıkmaktadır.

Küreselleşmenin yaşantımızın her alanında kendini hissettirdiği bir dönemde, göç veren gelişmekte olan ülkelerin tek başına kararlı tutum ve politikaları önemli olmakla birlikte yeterli değildir. Bu çabanın diğer gelişmekte olan ülkeler ile birlikte uluslar arası platforma taşınması ve bu bağlamda göçü düzenleyen uluslar arası normlara konu olması gerekmektedir.

____________________

Kaynakça:
Abella, D.I ve Alburo, F.A. (2002)., “Skilled Labour Migration from developing Countries: Study on Philippines”, International Migration Papers 51, ILO, Geneva.

Chang, S(1992)., “Causes of Brain Drain and Solutions: The Taiwan Experience”, Studies in Comparative International Development, Vol:27, No:1,27-43.

Khadria, B.(1999)., The Migration of Knowledge Workers: Second-Generation Effects Of Indian’s Brain Drain, Sage Publications, London.

Lowell, L(2001)., Policy Responses to The International Mobility of Skilled Labour, ILO Migration Papers No:45, Geneva.

Lowell, L ve Martin, S(2001)., “Transatlantic Round Table on Highy Skilled Migration: A report on the proceedings”, Georgetown Immigration Law Journal, Vol:15:649, 649-661.

Lowell, L ve Findlay, A(2002)., Migration of Highly Skilled Persons from Developing Countries, Impact and Policy Responses, Sythesis Report, ILO International Migration Papers No:44, Geneva.

Mahroum, S. (1999)., “Highly Skilled Globetrotters:The International Migration of Human Capital”, DSTI/STP/TIP(99).

Mahroum, S(2000)., “Highly Skilled Globetrotters: Mapping The International Migration of Human Capital”, R&D Management, Vol:30, No:1, 23-31. Mahroum, S(2001)., “Europe and The Migration of Highly Skilled Labour”, International Migration, Vol: 39, No:5, 27-43.

Meyer, J(2001)., “Network Approach Versus Brain Drain: Lessons from Diaspora”, International Migration, Vol:39, No:5, 91-110.

Regets, M.C(2001)., Research and Policy Issues in Highly Skilled International Migration:A Perspective with data from United States, www.oecd.org/pdf/m00001400 18.01.2003

Stalker, P. (1994), The Work Of Strangers: A survey of International Migration, ILO.

Wickramasekara, P(2003)., Policy Responses to Skilled Migration: Retention, Return and Circulation, International Migration Program Report, ILO, Geneva.

Yazarın diğer yazıları

Haberler | Köşe Yazıları | Kaynaklar | Dağ Keçisi | Etkinlikler | Ziyaretçi Defteri | Bağlantılar | Samanlık
Fişek Enstitüsü Bilişim Hizmetleri